Ahmet Küçükşahin

Hilafet-2

Ahmet Küçükşahin

Müslüman milletlerin içinde bulunduğu şartlardan büyük ölçüde kuvvet alan “Hilafet” politikasının realist bir uygulamasının ilk adımı Sultan Abdulaziz devrinde (1861-1876) belirir. 

Bu dönemde Türkiye’den giden hoca kafileleri, sık sık İngiltere hakimiyetine pek az önce geçmiş bulunan Hindistan’da görülür. 

Bu girişim, İngiltere’nin Hind, Süveyş ve Akdeniz politikasında karşısına dikilmiş ciddi bir engellerdi. 
Bu durumda İngiltere için hedef, dünyanın ikinci büyük deniz gücü olan donanmasının ve kara ordusunun imha edilmesi idi. 

Bir süre sonra Sultan Abdulaziz katledildi, ardından başlayan Osmanlı- Rus savaşında (93 harbi, 1877-1878) İngiltere dönemin en etkili silahı olan “torpil”i Ruslara vererek, donanmamızın büyük bölümünü Karadeniz’de kaybetmemize neden oldu. Bununla birlikte kara ordumuz da büyük kayıplar verdi. 

Sultan Abdulhamit döneminde (1876-1909) de “Hilafet”, Osmanlı İmparatorluğuna bağlı Müslüman kavimlerin moral ve siyasi bağlılığını temin eden en etkili manevi güçtü. Bu politika, sadece İmparatorluk sınırları içinde olan Müslüman kavimler için değil; İmparatorluk sınırı dışındaki yeni esaret dönemine girmiş Müslüman kavimler için de bir ümit kaynağı idi. 

İşte Sultan Abdulhamit diplomasisinin ortaya koyduğu bu silah, Osmanlı sınırları dışındaki İngiliz sömürgelerini ve boyunduruğu altında Müslüman milletler bulunan Rusya için de tehlike yaratıyordu. 
İngiltere’nin bu manevi silaha mukabelesi, hem maddi, hem manevi oldu. 

İngiltere, Osmanlı hakimiyetindeki Müslüman unsurlara milli bağımsızlık vaat ederken, Hindistan Müslümanları arasında dini ve siyasi ihtilafları körüklemiş ve “Kadıyani Mezhebi”ni finanse ederek hilafet politikasına darbe indirmiştir. 

“Kadıyani Mezhebi”nin özelliği, “cihat” ve “hilafet” müesseselerini inkardır. Böylece, hilafetin reddi inancı gerçekte bu mezhebe tabi olanları, Osmanlı İmparatorluğu’nu siyasi ve manevi bir otorite olarak kabulden menediyor. Cihadın inkarı ise, Müslüman kitleleri emperyalistlere karşı direnme çağrısını etkisiz kılıyordu. 

İngiltere, bu manevi silahla yetinmedi ve Osmanlı topraklarında (Mısır, Suriye, Irak, Yemen ve Hicaz) milli bağımsızlık ihtilallerini yönetti ve finanse etti. 

1895 yılında Salmone, Emir Emin Aslan, Ganin ve Katib tarafından kurulan bir Komite tarafından “Türklerin hiçbir suretle Halifelik makamını ellerinde bulundurmaya hak ve yetkileri olmadığını ileri sürerek, dolaylı da olsa Arapları Türklere karşı kışkırtıcı bir tutum takınmıştır” (H.Anthony Salmone, Bir

İngiliz Casusunun Raporu, Türkiye’nin Düşüşü ve Yeniden Doğuşu, s.18)

Bütün bunlara rağmen Abdulhamit’in 1909 yılında sürgünde bulunduğu Selanik’te İttihatçıların “Turancılık” ve “İslamcılık” politikalarını eleştirerek “İttihatçılar, belki de ‘Turancılık’ veya ‘İslamcılık’ siyasetiyle korkarım ki, hem Çarlık Rusya, hem de İngiltere (Büyük Britanya) ile aynı zamanda harbe gireceklerdir. Allah göstermesin, böyle bir hal vukuunda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalandığına şahit olacağız.” dediği ifade edilir.   

Sonuç olarak, 1861-1918 yılları arasında uygulanan “Hilafet” politikası, Osmanlıya çok pahalıya mal olmuş ve Osmanlı’nın parçalanmasını hızlandıran bir etkene dönüşmüştür. 

Not: Bu konudaki yazı Hilafet-1, Hilafet-2 ve Hilafet ve Mustafa Kemal olarak üç bölümde yayınlanmıştır. 

Yazarın Diğer Yazıları