Ahmet Küçükşahin

Kürtler ve Atatürk Milliyetçiliği

Ahmet Küçükşahin

“Terörsüz Türkiye“ söylemi ile Bebek katili ile masaya oturan iktidarı iç dinamiklerle durduracak tek yol bilgidir. Halk aydınlandıkça, bu işe girişen partilere desteğini kestikçe, anılan partiler desteksiz kalacak ve masadan kalkmak zorunda kalacaktır. Bu yazıdaki konumuz “Kürtler ve Atatürk Milliyetçiliği“dir.
    

Mustafa Kemal Atatürk, 16-17 Ocak 1922’de İzmit’te gazetecilerle yaptığı görüşmede “Kürt sorunu” hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarı için kesinlikle söz konusu değildir. Ulusal sınırlarımız içinde Kürt unsurları öylesine yerleşmişlerdir ki, yalnızca sınırlı bölgelerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını zamanla kaybede ede ve Türklerin içine karışa karışa öyle bir sınır oluşmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türkiye’yi mahvetmek gerekir.”
    

Bu sözler, Atatürk milliyetçiliğinin özünü yansıtır. Atatürk milliyetçiliği, etnik temelli ayrıştırıcı bir anlayış yerine, kapsayıcı, birleştirici ve bütünleştirici bir bakış (vizyon) sunar.
    

Atatürk’e göre devlet, politik ve jeopolitik bir varlıktır. Ulus (millet) ise, ortak dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlanan sosyal bir topluluktur. 
    

Türkiye Cumhuriyeti, bu anlayış üzerine inşa edilmiştir. Ulus (millet), yalnızca etnik köken veya dilden ibaret değildir. Ortak tarih, coğrafya, kültür, din ve yaşam biçimi, ulus olmanın ayrılmaz parçalarıdır.
 

Üst Kimlik ve Milli Birlik
Üst kimlik, etnoloji (ırk bilimi) açısından, aynı kökene sahip alt grupların ana kimliğini; siyasal anlamda ise farklı etnik kökenden gelen insanların vatandaşlık bilinciyle benimsediği ulusal kimliği ifade eder. 
    

Bu bağlamda, Atatürk’ün milliyetçiliği, etnik kimlikleri reddetmeden, onları daha geniş bir “Türk milleti (Türk ulusu)” kimliği içinde birleştirmeyi amaçlar.
    

Halil İnalcık’a göre; Atatürk, Türklük çatısı altında Türklüğe bağlanmış bütün insanları kastetmiştir. Türklüğün içinde yaşayan ve Türklüğü içinde yaşatan herkesin mutlu olacağı bir geçmişi, bir tarihi anlatmıştır. 
    

Atatürk, 1933’te “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” sözleriyle kalkınma, milli birlik ve huzurun temelinde kültürün yer aldığını vurgulamıştır. Ona göre, demokratik hak ve özgürlükler ancak kültürle bütünleştiğinde toplumsal barışı sağlayabilir.
Etnik Kimlik ve Vatandaşlık
    

1930’da Medeni Bilgiler kitabı için kaleme aldığı notlarında şu ifadeleri kullanmıştır: “Bugünkü Türk milleti siyasi ve toplumsal camiası içinde kendilerine Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaşlarımız vardır. Ancak bu fertler, bütün Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka ve haklara sahiptir.”
    

Bu yaklaşım, farklı etnik kökenlerden gelen yurttaşların, ortak tarih ve değerler temelinde aynı ulusal kimlikte buluşturulduğunu gösterir.
 

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk, Arap, Arnavut, Boşnak, Tatar, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Rum, Ermeni ve daha birçok topluluk birlikte yaşamıştır. 
    

Atatürk Cumhuriyeti’nin ilanıyla birlikte, bu çok kültürlü yapı içinde ulusal kimliği pekiştiren en önemli unsur dil birliği olmuştur.
    

Atatürk’ün ifadesiyle: “Türk, Türk diliyle konuşandır.” 
    

Dil, milli kimliğin taşıyıcısıdır. Ortak dil, toplumun tarihi ve kültürel mozaiğini bir arada tutar, iletişimi ve birlik duygusunu güçlendirir.
Sonuç
    

Atatürk milliyetçiliği; etnik farklılıkları ayrışma unsuru değil, zenginlik olarak görür. Bu farklılıkları tek bir üst kimlik altında toplayarak, ortak değerler, ortak hedefler ve ortak bir gelecek etrafında birleşmeyi esas alır.
    

Bu yönüyle Atatürk milliyetçiliği, modern, kapsayıcı ve gerçekçi bir ulus anlayışıdır. Türkiye’nin farklı bölgelerindeki toplulukların ortak bir çatı altında birleşmesini sağlayan temel yaklaşım (vizyon) budur.
    

Bebek katili ile pazarlığa girenler; bu yaklaşımı anlamamış olanlar, Atatürk Cumhuriyeti ile sorunu olanlar ve ABD’den talimat alanlardır. 
 

Yazarın Diğer Yazıları