Ahmet Küçükşahin

Kürtlerde Din, Mezhep ve Tarikat Yapısı

Ahmet Küçükşahin

“Terörsüz Türkiye“ söylemi ile Bebek katili ile masaya oturan iktidarı iç dinamiklerle durduracak tek yol bilgidir. Halk aydınlandıkça, bu işe girişen partilere desteğini kestikçe, anılan partiler desteksiz kalacak ve masadan kalkmak zorunda kalacaktır. Bu yazıdaki konumuz “Kürtlerde Din, Mezhep ve Tarikat Yapısı“dır.
 

1. Mezhebin Kimlikteki Rolü
Kürt topluluklarında din ve mezhep, tarih boyunca kimlik unsurlarının belirlenmesinde önemli bir yer tutmuştur. Özellikle Şafii mezhebi, Kürt kimliği ile özdeşleşmiş, “Kürtleşme” için temel şartlardan biri olarak görülmüştür. Hanefi mezhebine mensup Kürtler ise genellikle Kürtleşmiş Türkmen kökenlilerdir. Mezhepsel kimlik, yalnızca dini bir tercih değil, toplumsal aidiyet ve farklılaşma aracı olmuştur.
 

2. Tarihsel Süreç ve Mezhep Dağılımı
Tarihi kaynaklara göre; 16‘ncı ve 17‘nci yüzyıllarda Kürtlerin (Yezidiler hariç) tamamı Şafii mezhebine bağlı Sünnilerdi. Bitlisli Şeref Han, 1592’de tamamladığı eserinde Kürtlerin büyük çoğunluğunun Şafii olduğunu kaydetmiş, yaklaşık bir asır sonra Evliya Çelebi de aynı bilgiyi teyit etmiştir. 
 

Osmanlı belgelerinde “Alevi Kürtler” ifadesi ilk kez 1912’de görülmüş, ancak Kürtler arasında Şii veya Alevi eğilimlerin tarihsel olarak yaygın olmadığı belirtilmiştir. İslam öncesinde çoğunluğu Zerdüşti olan Kürtler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra kısa bir süre Harici mezhebine yönelmiş, ardından Şafii mezhebine geçmiştir. Musul halkı ise genellikle Hanefi veya Şafii mezheplerine mensuptur. Kürtler arasında Hanefi olanların oranı tarih boyunca düşük kalmıştır.
 

3. Tarikatlar ve Dini Yapılar
Kürt toplulukları içinde tarikatlar büyük önem taşımıştır. Şafii mezhebiyle birlikte özellikle Nakşibendi ve Kadiri tarikatları yaygın olmuştur. Nakşibendilik daha çok “ilmiye sınıfı“ ve medrese çevrelerinde etkili iken, Kadirilik daha çok aşiret yapısı içinde, halk dindarlığı ile iç içe gelişmiştir. 
 

Nakşibendilik, özellikle şeyh-mürit ilişkilerinde sorgusuz itaati öne çıkarmış, kimi bölgelerde şeyhler neredeyse peygamber veya mehdi gibi görülmüştür. 
Kadirilik ise daha çok Süleymeniye, Siirt, Hakkari ve Mardin bölgesinde gözlemlenmiş, pratikleri (yüksek sesle zikir, ayakta dua, bedene çeşitli uygulamalar) dış bölgelerde nadiren bulunmuştur.
 

Zaza şubesinin en etkili dini merkezlerinden biri, Palulu Şeyh Ali Tekkesi idi. Bu merkez, Şafii mezhebi ve Nakşibendiliğin bölgeye yayılmasında önemli rol oynamıştır.
 

4. Yezidilik ve Azınlık İnançlar
Yezidilik, yalnızca Kürtler arasında görülen eski bir inanç sistemidir. Türkiye’nin doğusunda, özellikle bazı köylerde Yezidi nüfus yaşamıştır. Bunun dışında, Nasturi ve Keldani Hristiyan toplulukları da bölgede bulunmuş ve Keldaniler Katolik Doğu Süryanileri olarak tanımlanmıştır. Günümüzde Türkiye’de Nasturi nüfus neredeyse kalmamış, Hakkari, Şırnak, Siirt, Mardin, gibi bölgelerde yaşayan Keldaniler ise büyük ölçüde Kürtlere asimile olmuştur.
 

5. Siyasi ve Toplumsal Etkiler
Mezhep ve tarikat bağları, Kürt toplumunda siyasi hareketler ve isyanlarda da etkili olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan Kürt Azadi Cemiyeti ve 1925’teki Şeyh Sait İsyanı, büyük ölçüde Nakşibendi tarikatına mensup Şafii Kürtler tarafından organize edilmiştir. İngiliz ve Fransız etkisinin yoğun olduğu dönemde, dini liderler ve tarikat şeyhleri dış güçlerle temas kurmuş, bu da bölgedeki istikrarsızlığı artırmıştır.
Bruinessen’e göre, bölgede bazı Türkmen aşiretleri zamanla Kürtleşmiş, Alevi nüfusun büyük çoğunluğu ise Türk soylu olmuştur.
 

6. Sonuç
Kürt topluluklarının büyük çoğunluğu Sünni-Şafii mezhebine bağlıdır. Hanefi ve Alevi Kürtler genellikle Türkmen kökenlidir; Alevi veya Şii eğilimler tarihsel olarak sınırlıdır. 
Tarikatlar, özellikle Nakşibendi ve Kadiri gelenekleri, dini yaşam kadar siyasi hareketlerde de belirleyici rol oynamıştır. Yezidilik ve Hristiyan azınlık inançları ise bölgenin kültürel çeşitliliğinin unsurlarıdır. 
Mezhep yapısı, Kürt toplumunda sadece dini bir kimlik değil, aynı zamanda sosyal ilişkilerin, siyasi hareketlerin ve kültürel aidiyetin temel belirleyicilerinden biridir.
Bu bilgiler ışığında Türkiye’de Kürt olmanın koşulu; Şafiia mezhebinde olmak, Nakşibendi veya Kadiri tarikatında olmak ve Kırmança (Gırmança) konuşuyor olmak olarak görünüyor.
Alevi veya Hanifi mezhebine bağlı (Şafii olmayan), Kadiri veya Nakşibemdi tarikatları üyesi olmayan ve ancak Kurmança (Gırmança) konuşan bir kişi /aşiret çok büyük bir ihtimalle Kürtleşmiş Türk‘tür. 

Yazarın Diğer Yazıları