Lozan Antlaşmasını eleştirenler, eleştirilerini hep toprak üzerinden yapıyor. Oysa Hollanda’nın yüz ölçüme yaklaşık Konya ilimiz kadardır, ancak ekonomik büyüklük olarak dünyada 17’inci sıradadır (Türkiye 19’ncu sırada).
İsmet Paşa başkanlığındaki heyet Lozan’a gönderilirken TBMM iki konuda (Doğuda bir Ermenistan devleti kurulmayacağı, kapitülasyonların kaldırılacağı) taviz verilmeyeceğini talimatlandırmıştır.
Ermenistan’ın kurulması demek, bugünkü doğu ve güneydoğu Anadolu’daki illerin (Erzurum, Bitlis, Elazığ, Sivas, Van ve Diyarbakır) Ermenistan’a verilmesi anlamını taşıyordu.
Bunun kadar önemli ikinci konu Kapitülasyonların kaldırılmasıdır.
Kapitülasyon, “bir ülkede, yurttaşların zararına olarak, yabancılara verilen ayrıcalık hakları” demektir.
Osmanlı kapitülasyonları, Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılara verilen ekonomik, adli, idari, ekonomik, ticari vb. hak ve ayrıcalıklardır.
Osmanlı 1854-1914 yılları arasında tam 42 kez (13’ü II.Abdulhamit döneminde (1876-1909)) borçlanmıştır. Maalesef alınan bu borçlar üretime yönelik olarak kullanılmamıştır.
İlk borçlanmasının yapıldığı 1854 yılından 27 yıl sonra Osmanlı borçları ödeyemeyeceğini belirterek 1881 yılında (II.Abdulhamit dönemi) Muharrem Kararnamesi ile Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar) teşkilatının kurulmasına razı olmuştur.
Duyun-u Umumiye Meclisinin en yetkili organı olan İdare Meclisi, 5 Avrupalı tahvil sahibi temsilci, 1 Osmanlı tahvil sahibi temsilci, 1 iç borçlar temsilcisi olmak üzere 7 kişiden oluşmaktaydı.
1898 yılına gelindiğinde bölge müdürlükleri sayısı 26’ya, il ve ilçe müdürlüklerinin sayısı 720’ye ulaşmıştı.
Bu kuruluş Osmanlı sisteminden bağımsız olarak ülkenin gelirlerini/vergilerini toplayarak borçlarını tahsil ediyordu.
Duyun-u Umumiye zamanla Osmanlı ekonomisini denetleyen ikinci bir maliye durumuna geçmiştir.
Örneğin 1912 yılında Maliye Bakanlığında yaklaşık 5.500 memur çalışırken Duyun-u Umumiye İdaresinde tam 9.000 memur bulunmakta idi.
Duyun-u Umumiye İdaresi’nin Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkisi o kadar arttı ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun gelirlerinin yaklaşık üçte birini kontrol etmeye başladı.
Bu yapı, yarı sömürge şartlarıdır. Adli, idari, ticari, ekonomik vb açılardan ayrıcalıklı bir grubun ülke içinde varlığı ve ayrıca kendi maliyesinden bağımsız olarak ülke gelirlerini toplayan ikinci bir kurumun varlığı anlamına geliyordu.
Osmanlının içinde bulunduğu bu ayıp, bu yarı sömürge şartları, Lozan Barış Antlaşması ile giderilmiştir.
Bu nedenle Lozan’a sadece toprak üzerinden bakmamak, toprak üzerinden toplumun gözünü boyamaya çalışanlara da şüphe ile bakmak gerekir.