2002 yılına kadar olan süreç içerinde yapılan ciddi çalışmalar neticesinde Türkiye’deki terör tamamen bitirilmişti. 2002 yılında iktidar değişikliği ile birlikte bitmiş olan terör sürecinde Silopi’de çadır mahkemeleri kuruldu, bugün terörist dediğimiz bir grup ABD’nin talimatı ile Irak’tan Suriye’ye geçirilirken lahmacun bile ısmarlandı.
Çadır mahkemeleri ve lahmacun ısmarlama döneminde “Hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlaması ile sahte bir dava oluşturulmuş ve adına Balyoz demişlerdi. Ben de bu suçlamanın bir sanığı olarak cezaevinde bulunuyordum. Kendi aramızdaki konuşmalarda bizim cezaevinden çıkarılmamıza karşılık “Bebek katili”nin serbest bırakılması pazarlığı yapıldığı değerlendirmesini yapıyorduk.
Aradan yıllar geçmesine rağmen o günlerdeki değerlendirmelerimizin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz.
Umulmadık bir şekilde Devlet Bahçeli, kulağına bir şeyler üflenmiş izlenimi ile 40 bin kişinin katili bir caniyi Türkiye Büyük Millet Meclisine davet ediyor. Gerekçe “Terörsüz Türkiye”!
Ben hep merek ediyorum: Bunu Devlet Bahçeli’ye kim söyletti?
Bunu söyleyebilmek bir öngörü değildir. Tamamen bir gaflet ve teslimiyet işaretidir. Birileri tarafından zorla yaptırıldığı açık seçik ortadadır.
ABD ve Batı, dinin istismarını Dincilere, milliyetçiliğin istismarını Milliyetçilere, Atatürkçülüğün istismarını Atatürkçülere yaptırıyor.
Devlet Bahçeli’nin çıkışı bir Türk aklı değildir. Ülkesini seven hiçbir Türk yıllarca mücadele ettiği bir terör örgütü ile pazarlığa girişmez. Zira bu pazarlığın muhatabı tuzu kuru birkaç siyasi olamaz. Eğer pazarlık yapılacaksa bunun muhatapları şehit yakınları, gaziler, o bölgelerde canını dişine takarak mücadele vermiş olan kişiler ve mücadele için maddi ve manevi destek sağlamış olan halktır.
Bahçeli konuyu daha da akıldan yoksun bir noktaya taşıyıp Cumhurbaşkanlığı yardımcılarının birisinin Kürt, diğerinin Alevi olmasını öneriyor. Çılgınlıkta boyut tanımıyor. Niyeti Türkiye’yi parçalamak değilse gaflet içerindedir.
Ben devlette fiili olarak ve aktif bir şekilde 31 yıl görev yaptım, binlerce kişi ile muhatap oldum. Kimin alevi, kimin Kürt olduğu konusu hiç gündeme gelmedi. Bugün dahi bilmem. Oysa bu dönemde üç kişi bir araya gelse, tanıştırılırken “bu Kürt, bu alevi” diye tanıştırılıyor. Bu aymazlık bugünkü siyasilerin eseridir. İnsan olmak yerine “Kürtlüğü, Aleviliği, Lazlığı, Araplığı…” seçmek çok mu önemli?
Türkiye’nin güneydoğusundaki terörün patenti ABD ve Batı’ya aittir. Onlar isterlerse terör ertesi gün biter. Irak ve Suriye’yi hal yoluna koyduktan sonra sıra Türkiye’ye gelmiştir. Ancak Türkiye bir Irak ve bir Suriye değildir. Bu nedenle konu Alevi, Kürt, Türk… (iktidara göre Arap da varmış) gibi ayırımları ısıta ısıta yıllara yayarak yapacaklardır.
Halkımız siyasiler bizden daha iyi bilir algısı içerinde olmamalıdırlar. Onlar ihale kovalamayı, zengin olmayı, bizim çocuklarımızı İmam Hatip’e kendi çocuklarını ABD’de eğitime göndermeyi, yalan söylemeyi bizlerden daha iyi biliyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kimsenin dini ve mezhebi ile ilgilenilmeyen, kimsenin etnik kökeni ile ilgilenilmeyen ve halkın refah güzeyinin artırıldığı sistem bizim için esas olmalıdır.
“Yeni Anayasa” ve “Terörsüz Türkiye” söylemleri halkı aldatmaya yönelik sözlerdir. Bu sloganlara kanmayalım. Sloganlar; beynin durmasına neden olan, değerlendirme yapmayı ve düşünmeyi engelleyen aparatlardır. Çok tehlikelidir.