Bi memleket düşünün…
Çok fazla düşünmeden sadece 5 dakika muhakeme yapmanızı istiyorum.
Bu memleketin coğrafik olarak nerede olduğuna bakmaksızın dünyadaki bir şehrin küçük bir mahallesine götürmek istiyorum.
Bu küçük şehrin bir mahallesinden dünyaya bakarken perspektifinizi daraltıp sonra genişletmek istiyorum.
Bu küçük mahallenin rakımı sadece 15 metredir. Akdeniz’in o güzelim sahiline uzaklığı ise 3 km bile değildir.
Bu küçük sahil şehrinin çok küçük mahallesinde tek katlı derme çatma bir evde 3 kişi yaşıyordur.
Güneş batınca evde her zamanki gibi bir sessizlik vardır.
Anne, evde fazla bir şey olmadığı için gözyaşları içinde akşam yemeği hazırlıyordur. Akşam yemeği dediğime bakmayın, birkaç bayat ekmeği ıslatıp lapa haline getirip yanına da bulanık bir sürahi su koymaya çalışırken çocuğu ve kocası görmesin diye gözyaşlarının kurumasını bekler.
Baba uzaklara dalmıştır. 3 yaşındaki çocuğunun tahtadan yapılmış oyuncakla oynayışına uzun uzun bakıyordur.
4 yıl önce bu evde 5 insan yaşıyordu.
2 çocuğu sahil kenarında kurşunların hedefi olmuştu.
Dünyanın en güzel sahilinde 8 ve 11 yaşlarındaki çocuklar top oynarken önce mermilerle sonra üzerine helikopterden bomba atılarak katledilmişlerdi.
Cenazelerini almak için 10 saat beklemişlerdi.
Baba, dünyanın en güzel sahiline 3 km uzaklıktaki bu evde, 4 yıldır her güneş battığında 10 saat boyunca cansız sahilde uzanan çocuklarını düşünüyor.
Eşi görmesin diye artık gözyaşlarını içine akıtıyor.
Sadece 5 dakika empati kurmanız için bu yazıyı yazıyorum.
Keyfinizi 5 dakika bırakın, sadece düşünün.
2 odalı bir evin 10 metrekarelik bir odasında, tahtadan bir yer masası, tahtadan bir oyuncakla oynayan 3 yaşındaki bir çocuk, gözyaşlarını gizlemek için odanın köşesinde tahtadan bir kaşıkla sulanmış bayat ekmeği ezen bir anne ve kahrından kanser olmak üzere odanın diğer köşesinde yırtık bir minderin üzerinde oturan bir baba…
Böyle bir ortamda anne bir köşede ağlarken, baba sessizce hiçbir şeyden haberi olmayan 3 yaşındaki çocuğuna uzun uzun bakarken siren sesleri duyulur.
Bir dakika sonra oturdukları evin 50 metre mesafesindeki bir apartmana bomba düştüğü duyulur.
Baba istifini bozmadan pencereye doğru kısa bir bakış atar.
Sonra ellerini göğe doğru açar:
“Allah’ım artık canımızı al” diye sesli dua eder.
Anne daha yüksek bir ses tonuyla “Amin” der.
Çocuk korkmuştur.
Baba artık gözyaşlarını gizlemeden sesli ağlamaya başlamıştır.
Anne hüngür hüngür ağlarken “Amin amin” diye bağırmaya başlamıştır.
Baba daha yüksek bir sesle “Allah’ım artık canımızı al” demeye başlayınca anne de çocuk da babanın yanına gelip tek bir beden olmuşlardır.
Tam o anda büyük bir gürültü kopar!
...
***
***
Bu yazıyı okuma süreniz 2 dakikadır.
2 dakika boyunca yıllardır bilinçli bir şekilde İsrail’e “dur” diyemeyen kim varsa beddua edesiniz diye bunu yazdım.
1 dakikanızı da kendinize ayırın.
Ellerinizi göğe doğru açın ve sesli bir şekilde “Allah’ım hepimizin belasını ver” deyin.
Şehitler ile ilgili bir hadis vardır.
Peygamber efendimiz demiş ki…
“Kıyamet gününde âlimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır. Alimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir”
Eğer bu hadis sahihse çoktan kıyamet kopmaya başlamıştır demektir.
Sadece farkında değiliz, hiçbir zaman farkında olmadığımız gibi!
NOT: Yukarıda yazdığım film sahnesi değil. Gazeteci Cüneyt Özdemir’in 4 yıl önce Gazze’de 2 çocuğunu sahil kenarında oynarken İsrail askerleri tarafından katledilen baba ile yaptığı röportajdan aktardım. Evdeki sahneyi ben hikâyeleştirdim. Muhtemelen o baba da anne de katil İsrail tarafından katledilmiştir.