Ülke olarak empati duygumuzu kaybettik.
Bu şehirde ise neredeyse “sosyopat” düzeyinde ilerliyoruz maalesef!
Uzağa bakmaya gerek yok, hemen etrafınıza bakın lütfen.
Toplumun her kademesinde antisosyal kişilik bozukluğuna yakalanmışçasına bir vaziyet içerisindeyiz.
Eskiden bu halin “ekonomik sorunlar” yüzünden olduğunu varsayardım ama bugün anlıyorum ki yaşam biçimimiz her geçen gün kötüye gidiyor.
Bunun ekonomiyle alakası yok!
Doktoru anlayamayan bir hasta yakınına bakın.
Hastayı anlamak istemeyen bir doktora bakın.
Sosyopat bir minibüs şoförü yolda, minibüsün içerisinde kıyameti yaşatabilir her an.
Ya da minibüsteki bir yolcu hem şoföre hem de yolculara korkulu anlar yaşatacağı gibi.
Kadın sürücülere bile tahammülü olmayan bir ülkeye dönüştük maalesef!
Elinde bıçakla kadın sürücünün bulunduğu araca saldıran sosyopat erkek sürücüden sosyal medyadan yüzlerce örnek var.
Beyaz yakalı bir kadın sürücünün polise şiddet uyguladığını görmedik mi?
Daha dün gördüm sosyal medyada…
Bir polis memuru bir erkek sürücüye “kafana sıkarım” diyordu.
Dün ülke gündeminde olan bir göz doktorunun “sosyopat” hallerini izlemişsinizdir.
18 yaşın altındaki bir kız çocuğuna yaşattığı travmayı bile düşünemiyor yıllarca okumuş göz doktorumuz!
Bu Andolu dediğimiz yer binlerce yıldır “gelenekleri” ile bugüne gelmedi mi?
Bundan sadece 20 yıl önce evde yapılan etin kokusu komşuya gitmiştir diye bir tabak ikram etmeye çalışan bir nesil değil miyiz?
Çünkü bu topraklarda “empati duygusu” zirvede olduğu için övünürdük.
Dedelerimiz nasıl büyütüldü?
Babalarımız, bizler nasıl büyütüldük?
Çocuklarımıza “vicdanlı olmanın” önemini öğretmiyor muyuz?
Bugün hayvan haklarını savunanlar kadar insan haklarını da millet olarak savunsaydık 20 yıl öncesini 200 yılmış gibi görmezdik maalesef!
Bu uzun girizgahı Malatya’yı yönetenler iyi idrak etsin diye yazdım.
Size bugün Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er’in ve Yeşilyurt Belediye Başkanı İlhan Geçit’in “empati” duygusundan bahsetmek istiyorum.
6 Şubat depremlerini iliklerine kadar yaşadık.
Her hangi bir engelimiz yokken 2023 yılının Şubat ayında rezil olduk.
İlk başlarda su, ekmek bile bulamadık. Çocuklarımıza yağan karı yedirdik.
Kaldığımız binadan nasıl kaçtığımızı, uykudan kalkar kalkmaz nasıl çocuklarımıza ulaşmaya çalıştığımızı unuttunuz mu?
O ilk saatleri, o ilk günü, ilk haftayı düşünün.
Sıfırın altında ekmeğe muhtaç bir vaziyette elimiz-kolumuz tutuyor diye şükretmedik mi?
Peki bu deprem şehrinde engelli bireyler yok muydu?
Eli-kolu tutmayan, yatalak hasatalar veya zihinsel engelli çocuklar yok muydu?
Bizim yaşadığımızın kat sayısı neyse onlarınki 10 kattı!
Yaşadıklarımızı 10’la çarpın!
Sami Er ile İlhan Geçit’i ve hatta Bülent Tüfenkci’yi bu kapsamda değerlendirmek istiyorum.
Malatya’da yaklaşık 500 aile otizm hastalığı ile mücadele veriyor.
Sosyal becerileri sınırlı olan, konuşmakta zorluk çeken, yer yer çok hırçın olan bu çocuklar aslında ailelerine tahmin dahi edemeyeceğiniz durumlar yaşatıyor.
Toplu taşımaya binemezler.
Her hangi bir etkinliğe katılamazlar.
Yaşam dediğimiz her anı siz nasıl yaşıyorsanız onlar aileleri ile birlikte çok çok sınırlı yaşıyor.
Üstelik Otizmle mücadele veren bir ailenin bu kapitalist dünyada masrafı çok çok daha fazla.
Bir zihinsel hastalıktan bahsediyoruz.
20 yaşındaki otistik çocuğuna her zaman alt bezi alman gerekiyor mesela.
Beslenmeleri sıkıntılı ve her gün özel yaklaşım gerekiyor.
Bu hastalığın çaresi yok ama modern eğitim uygulamaları var.
Bu uygulamalar otistik ve diğer zihinsel problemi olan çocuklarda fayda gösteriyor.
İşte bu yüzyılda belediyelerimizin bu çocuklarımıza karşı sorunluluğu var.
O yüzden belediyelerde “engellilere” yönelik yönetmelikler çıkarılmış.
Malatya Otizm Spor Kulübü Başkanı Alaaddin Baydaş’ı tanır mısınız?
Hacı Uğur Polat, Yeşilyurt Belediye Başkanı iken Akkent Sitesi’nde belediye ait olan bir yeri Otizmli çocuklara tahsis ediyor.
150 metrekarelik bir yer.
Hem eğitim veriliyor hem de “mola evi” gibi ailelerin çocukları belli saatlerde bırakacağı bir yer.
6 Şubat’ta deprem nedeniyle bu yer ağır hasar alıyor. İçerisindeki tüm eşyaları Alaaddin Baydaş evine taşıyor.
O gün bugündür mücadele veriyor bir yer bulmak için.
Baydaş, Sami Er’i adaylık döneminde arıyor. Bir görüşme yapıyorlar. Başkan seçildikten sonra ise tekrar görüşüyorlar.
Birkaç görüşmeden sonra İpek Caddesi’nde Külliye’nin arka kısmında bir Engelli Merkezi’ne karar veriyorlar.
Bi kere Sami Er’i tebrik ediyorum, bu vahşi dünyada empati duygusunu kaybetmediği için.
Kapsamlı bir yer yapılıyor. Hem Milli Eğitim hem de Sağlık İl Müdürlüğü’nün de paydaş olacağı bir sitemle eğitimler, aktiviteler yapılacakmış.
Fakat Malatya’da Otistik çocuklarımıza bir “Mola Evi” ya da “Bakım Evi” gibi hizmet verecek bir yer lazım.
Eğitim zamanlarında “özel eğitim okulları” var.
Eğitim ayları dışında 3 ay boyunca Otizmli çocuğu olan aileler kelimenin tam anlamıyla perişan oluyor.
Acil bir durumda çocuğunu bırakacak bir yer yok Malatya’da.
İşte bu sebeple daha yeni 26 yaşındaki otistik kız çocuğunu kaybeden ve şu anda yine otistik bir çocuğunu hayatta tutmaya çalışan Malatya Otizm Spor Kulübü Başkanı Alaaddin Baydaş, Prof. Dr. İlhan Geçit’e de gidiyor.
Bir yıldır halen bir yer tahsis edecekler.
Mesela “Malatya’nın ağabeyi” diye lanse edilen Bülent Tüfenkci’yi de arıyor.
Cevap: İlhan Başkanı arayacağım!
Maalesef “tamam” denip avutuyorlar!
Bu şehirde yaklaşık 500 çocuğumuz otistik.
Çok özel çocuklar olduğu için “bakım evi” gibi hizmet veren özel işletmeler aylık 60 bin TL ücret alıyormuş.
Asgari ücretin 22 bin lira olduğu bir memlekette yaşıyoruz.
Devletimiz bu ailelere bakım ücreti adı altında 11 bin lira para veriyor.
Bazı şehirlere baktım, birçok büyükşehirde “bakım evi” de var “mola evi” de var. Hatta büyük ilçe belediyelerinde bile var.
Bu çocukların aileleri birbirlerini tanıyor.
“Bakım evi” dediğimiz şey aslında çocukları buraya ailelerin özel işi veya acil işi olduğu zaman bırakacağı ve yine bu dernekteki ailelerin bu çocuklara bakacağı bir yerden bahsediyoruz.
Sizlerden öğretmen veya bakıcı da talep etmiyorlar.
“Bize yer verin biz çocuklarımıza bakarız” diyorlar.
Bugün Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin hayvan barınağı yok mu?
Çoğu mahallemizde belki de sadece bir muhtarın kullandığı muhtar evlerimiz yok mu?
Depremden sonra hayata geçirilen taziye evlerimiz yapılıyor mesela. Muhtemelen bir yıl içinde onlarca yapılacak.
Çok güzel bir proje ama Malatya’ya yakışacak belki de hayırseverleri de işin içine katacak bir Malatya Otizm Bakım Merkezi yapmak veya yaptırmak bu kadar zor olabilir mi?
Ve bir tane yapacağız sadece!
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikli Bakanı ve Fahri Malatyalı Murat Kurum’a ricada bulunsak bile hemen yapılacak bir binadan bahsediyoruz.
Aylar önce bir yazımda “Cami yapmayın okul yapın” başlıklı bir yazı yazmıştım ve çok eleştirilmiştim.
Sanki camiye karşıymışım gibi baktı bir kesim.
Vallahi de billahi de cami yapmayı biraz geciktirin bu çocuklarımıza hizmet veren bir yer yapın daha hayra geçersiniz.
O yüzden Yeşilyurt Belediye Başkanı İlhan Geçit’i uyarmak istiyorum.
Siz bir hekimsiniz.
Ve vicdanlı bir hekim olduğunuza ben şahitim.
Belediye başkanı seçildikten sonra aylarca her ortamda “Doktordan belediye başkanı olur mu?” sorusuna cevap vermeye çalıştınız.
“Gözü paradan başka bir şey görmeyen bir müteahhitten oluyor da doktordan niye olmasın” diye söylerdim bana soranlara.
Hatta bu tür sosyal durumlarda “doktordan belediye başkanı daha iyi olur” diye düşünüyorum.
Bu tür durumlarda belediye başkanlığı “hekimliğinizi” unutturmasın!
Çünkü bu tür durumlarda bir mimardan da bir inşaat mühendisinden de “empati” noktasında daha becerileri yüksek olduğunuzu düşünüyorum.
Bize bugün “Hekim İlhan Geçit” lazım.
Şu tavırdaki “belediye başkanı” değil!
Mahir Temur'u İnstagram'da takip et: