Bu şehirde uzun zamandır bir “duruş” sorunu var maalesef.
Sırf bu “omurgasız” tavır yüzünden modumun düştüğü anlar çok olmuştur.
Bir şehrin yaşayabilmesi için “omurganın” sağlam olması ve o şehirde fotosentez yapan bireylerin ve kurumların dimdik durması gerekir.
Dimdik durabilmesi için de “hakikat” çok çok önemlidir.
Eğer bir şehirde “kişisel çıkarlar” yüzünden “hakikat” bir kenara bırakılmışsa, “omurgasızlık” artık bu şehrin bir gerçeği kabul edilmişse yapacağın şey bir kenarda iç çekmektir.
Hakikati görüp konuşamayanların yaptığı şey bu:
Kapı arkalarında sessizce iç çekmek!
Vizontele filminde belediye başkanı sorar:
“İnsan memleketini niye sever?”
Devam eder Reis Bey:
“Başka çaresi yoktur da ondan… Ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Burayı seversen burası dünyanın en güzel yeridir”
Bu kadar sıkıntıdan sonra bile ben biliyorum ki her Malatyalı bu şehri dünyanın en güzel yeri gibi seviyor.
Ama bu şehir kültürünü, sosyal yapısını, kimliğini ve duruşunu kaybederken konuşması hatta bağırması gerekenler sustuğu zaman bu şehir “dünyanın en kötü şehri olur”…
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, kurumun tarihini araştırmak ve bir kitap haline getirmesi için Araştırmacı-Yazar Nezir Kızılkaya’dan destek ister.
1923 yılında kurulduğu bilinen Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’nın bilinmeyen çok yanı vardır.
Kızılkaya, yaklaşık 8 ay çalışır.
Binlerce belge, yüksek lisans ve doktora tezi, yayınlanmış araştırma kitapları, onlarca gazete, dergi ve internet sitesini inceledikten sonra 190 sayfalık “Bir Asrın Tanığı, Malatya Ticaret ve Sanayi Odası” başlıklı bir araştırma kitabı ortaya çıkarır.
Kitap dün elime ulaştı ve bitirmek üzereyim.
Bana göre muazzam bir çalışma olmuş.
Belki de ileriki yıllarda birçok öğrenciye kaynak olacak, birçok siyasetçiye vizyon gösterecek bir kitaba basınımız nasıl baktı?
Bu kitabın tanıtımı için Malatya basını davet edilmiş Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’na…
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu sağına kitabın yazarı Nezir Kızılkaya’yı almış.
Güzel güzel kahvaltı yapan Malatya’nın güzide basınından aklı evvel bir gazeteci “Bu kitapta Sonsöz gazetesi niye yok?” diye çıkışmaya başlamış.
Bu çıkıştan sonra başka bir gazeteci ise “Biz niye yokuz” diye çıkışmış.
Hızını alamayan bir gazete patronu ise hakarete varan ifadelerle kendi gazetesinin niye olmadığının hesabını sormuş.
Hatta çığırtkan bir televizyoncu ise “Güneş TV niye yok bu kitapta” diye saçmalamış!
Kitabın son 2 sayfasında “Kaynaklar” bölümü var
Tereyağını tulum peynirine bandırırken son 2 sayfayı bile yarım-yamalak okurken kendi kuruluşlarının olmadığını gören bu Pulitzer ödüllü(!) gazetecilerimiz tepki vermiş kitabın yazarına.
Bu tepkiler yaşanırken yaklaşık 8 ay çalışılmış bir araştırma kitabının tanıtım toplantısında Nezir Kızılkaya’nın hemen yanında ev sahibi sıfatıyla oturan Başkan Sadıkoğlu, “Biz yazara müdahale etmedik. Özür dileriz” kıvamında bir cevap vermiş.
Gel de çıldırma…
Bu çalışmaya kadar Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’nın ilk başkanının ismi bile yanlış biliniyorken, birçok başkanın resmi bile yokken bunları ortaya çıkarmış bir yazara yapılacak en büyük suçu işlemiş Sadıkoğlu.
“Özür dileriz”…
Başkan Sadıkoğlu niye özür diliyor?
Bu kitap, Malatya Ticaret Odası’nın mı tarihini anlatıyor yoksa yerel basının tarihini mi?
Kaynakça nedir, niye kullanılır?
Yazar 1925 ile 2023 yılları arasındaki yerel ve ulusal gazeteleri de inceleyip alması gereken kısımları almıştır. Ve kitabın son iki sayfasında hangi kaynaklardan yararlandığını açık bir şekilde kullanmıştır.
Kitabın içerisinde bahsi geçen gazeteleri kullanıp kaynakçada vermemezlik yapmamıştır.
Hangi gazetenin haberini kullanmışsa onu da açıkça son sayfalarda isimlerini vermiştir.
Bir araştırma kitabına bakılırken bu kadar cahilce bir yaklaşım olabilir mi?
Bir şehrin gazetecisi bu detayı bile bilmiyorsa ve bunu bizzat Başkan Sadıkoğlu söylemeyip sesi yüksek çıkan gruptan özür diliyorsa bu şehrin gideceği yön bellidir!
Bir araştırma kitabının tanıtımını, Vizontele filmindeki kütüphane açılışına dönderip mobilyaların sağlamlığına bakan bizim gazetecilerin cahilliğini geçtim de…
Buna sesini yükseltmeyenleri düşünüyorum.
Nezir Kızılkaya’yı savunacak son kişi benim üstelik uzun zamandır görüşmüyoruz.
Kızılkaya’nın köşe yazdığı internet sitesi, her gün etrafında dolaşan gazetecilerin bir sosyal medya paylaşımı bile yapmaması garip değil mi?
Bir belediye başkanının avukatlığını gazetecilik sananlara sesleniyorum:
Nezir Kızılkaya sanki çürük bina yapmış da basının karşısına çıkmış gibi lanse edenlere karşı bir cümleniz yok mu?
Bu grubun vasat reklamcısı, reklam aldığı özel hastaneyi eleştirdiğim için benimle kavga etmişti!
O ortamda bir cümle niye kurmadın?
Sözde “Dosyacı” gazeteciniz var mesela!
Sami Er’i yağlamaktan fırsat bulamadın mı?
Bir tweet bile atmadınız, yazıklar olsun size!
Her sabah ekranlara çıkan bir televizyoncunuz yok mu?
En azından Nezir Kızılkaya ile bir fotoğrafınızı paylaşsaydınız!
Ben o görüntüleri izlerken o kadar üzüldüm ki siz nasıl bu şekilde sessiz kalabiliyorsunuz?
Malatya Haber’de yazan o kadar kişi var, biriniz bırakın savunmayı, “kaynakça nedir” diye bir yazı bile yazmadınız kardeşim!
Ben o grup yüzünden Nezir Kızılkaya ile aylardır görüşmüyorum ama “hakikati söylemek” için bu satırları yazarken sizler nasıl bu şehrin “aydını” olacaksınız!
“Omurgasız” eli kalem tutan bir gruba “aydın” denmez!
Bu şehirde yüzlerce insanın ölümüne sebep olan müteahhitlere bile bu kadar bağırmayanlar Nezir Kızılkaya’ya bağırdı ya, zoruma giden bu işte!