Çocukluğumda çoğu çocuk gibi hayallerim vardı.
Hayallerimin çoğu bu şehir ile ilgili değildi.
Ya kendimi ülke dışında bir yerlerde düşünüyordum ya da Malatya haricinde herhangi bir şehirde…
Büyüdükçe “hayallerim uçurumun eşiğinde” dolanıyordu.
Büyüklerim, sevdiklerim bu dünyadan göçmeye başlayınca bu şehir ile ilgili hayallerim “uçurumun kenarındayken” değişmeye başlamıştı.
Vefat eden her akrabamın, sevdiğimin bende bıraktığı bir iz vardı.
Yüzlerce anı beni bu şehrin dışında bir hayale sevk etmedi.
Şu yaşımda hayallerim belki “uçurumun kenarında” değil ama her hayalimin başrolünde bu şehir var.
Canım annem vefat ettikten sonra ise bu şehrin veya doğduğum köyümün mezara kadar “yuvam” olacağını “uçurumun kenarında” gezinsem de iyi biliyorum.
Genelde bi şeyler karalarken kısık sesle müzik dinlerim.
Bu yazıyı yazarken Mustafa Ceceli’nin Salıncak’ını dinliyorum.
“Hayallerim uçurumun eşiğinde bir salıncak” dizesinde çocukluğuma, gençliğime, bu şehrin her karesinde bir anımı hatırlamaya başladım.
BUSABAH TV’de Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin Şehit Kemal Özalper okulunu yıkmaya çalıştığını konuşurken, Mehmet Aydın çok güzel bir cümle kurdu.
50 yıllık bir yapının tarihi değeri olmayabilir ama biz bir yapının tarihi değere ulaşmasını beklemiyoruz. Yıkmayınca tarihi değere sahip oluyor, demişti.
Şu güzelim şehre baktığımız zaman son 40 yılda ne kadar çok “yıktığımızı” fark ettim.
Belki Mustafa Ceceli beni biraz duygusallaştırdı ama şu yaşımda çocuğumla şehirde gezerken 80 yaşındaymış gibi hissediyorum.
Ben çocukken dedemle şehirde dolanırken “Şurası aslında handı. Burada hayvan otlatılıyordu. Bu caddenin ismi şu yüzden verilmişti” gibi konuşmalar eşliğinde geçerdi.
Dedemin yaşında değilim ama çocuğumla bu şehirde gezerken tarihi camiler dışında konuşacağım çok şey var bu yaşımda.
O kadar çok yıktık ve o kadar çok değiştirdik ki…
Müslüman olmasak camilerimizi de yıkardık hatta bu sözde “muhafazakâr” halimizle camiler de yıktık!
Ne bir anımız kaldı ne bir yaşanmışlığımız!
Türkiye’de sayısız il gezdim, sayısız ilçe gördüm.
Malatya’da her hangi bir uluslararası veya ulusal bir şirkete bakın lütfen.
BİM market Adana’da da aynıdır, İzmir’de de aynıdır.
Vodafone’ın kırmızısı Çanakkale’de farklı değil!
Kapitalizm bu işte…
TOKİ’lerin Malatya’daki silueti Balıkesir’de de aynıdır.
Markalarımız, TOKİ olmasın demiyorum tabii ki…
Ama şehirlerimiz ve Malatya 40 yıldır o kadar “kurumsallaştırılmaya” çalışıldı ki…
Şehri “marka” yapmaya çalışırken “anılarımızı” bir kenara bıraktık hep!
Hep “uçurumun kenarında” gezinirken şehrimizi diğer şehirlerle aynı yapmaya çalıştık.
Yollarımız aynı, kaldırımlarımız aynı, otobüslerimiz aynı hatta otobüs duraklarımız dahi aynı!
Binalarımız aynı, merdivenlerimiz aynı, pencerelerimiz aynı hatta kapılarımız dahi aynı…
Çarşılarımız sıradanlaşırken şehirde 10 yıl önceyi dahi arar olduk!
Ne yenisini “bize göre” yapabiliyoruz ne de eskiyi koruyabiliyoruz!
Muhafaza etmemiz gereken o kadar şey varken gelenekselleşen kaç tane festivalimiz, kaç tane günümüz kaç tane anımızı yaşattığımız etkinlik var?
Kaç tane?
Hepimiz TOKİ gibiyiz…
Rengimiz de aynı, ölçülerimiz de aynı, siluetimiz de aynı!
Şu harika anılarımızın olduğu şehirde okullarımız yıkıldı, o küçük parklarımız piknik alanlarına döndü, mahallelerimiz yok oldu!
Aslında bugün baktığımız zaman aynı şehrimiz gibi başkanlarımız da siyasetçilerimiz de aynı TOKİ gibi…
Hepsi aynı ve en önemlisi hepsinin derdi de aynı…
Şehrini düşünen, şehrine hizmet etmek için mücadele veren ve seçilme kaygısı olmadan hareket eden kaç siyasetçimiz var!
Hepimiz TOKİ gibiyiz aslında…
Hepimiz BİM’leşiyoruz ama farkında değiliz.
Kimse de Fuzuli’de Sabahçı Yusuf olmak istemiyor!
İstanbul Pasajı’nda Perlon Terzi’yi görmek istemiyor!
Muhtemelen 10 yıl sonra bugünleri arayacağız ama yine dayanamadım.
Öncelikle canım anneme sonra tüm yitirdiğimiz sevenlerimize bir dua edelim.
Allah tüm sevenlerimize rahmet eylesin.
Allah’ım şehrimi kendi menfaatleri için ön plana koymayan hiçbir siyasetçiye fırsat verme…
https://twitter.com/mahirtemur
Hasan özkan | 06 Şubat 2022 15:39
Eski moduna dönmüşsün