Malatya’da uzun zamandır adına “gazeteci” denen ama gazetecilik faaliyeti dışında ne kadar alengirli işler varsa düstur edinmiş bi sürü zevat var.
Daimi okurlarım bunları ara ara isim isim yazdığımı bilir.
Sokakta selam vermediğim sözde gazetecileri bu köşede eleştirirken çoğu zaman “tek” kalıyordum.
Gazetecilik dışında başka bir iş yapmayan emekçi arkadaşlarımız dahi “boş ver bu gevendeleri, yazık değil mi sana” diyordu.
Ama işin sonunda “doğru” yaptığımı söyleyip bu sözde gazetecilere bir kelime dahi yazmıyorlardı.
Ben de inatla gazeteciliğin sadece nimetlerinden faydalanıp her türlü “kirli” ilişkiler sonucu sözde yazılan haberlerin, yazıların bu şehre zarar verdiğini, “tetikçi” olan kim varsa bu mesleğin güvenirliliğini diplere çektiğini söylüyordum.
Bunları namuslu diyebileceğim gazetecilere söylerken “tetikçi gazetecilerin” aslında kurumlarımıza da büyük zarar verdiğini anlatıyordum yöneticilere.
Siyasilere, belediye başkanlarına açık açık yazılar yazdım.
Gazeteciliği bir araç görenlerin bir gün size de yöneleceğini, parayı verenin bir gün sizi de hedef alacağını yazıyordum.
Ama Malatya’da her zamanki gibi “doğru yazıyorsun” deyip sonrasında “ama” ile başlayan cümleler dinledim yıllarca.
Çünkü Malatya’da doğruyu söyleyen değil “ilişkileri iyi kurabilen” hayatta kalabilir düşüncesi oluşmuştu.
O yüzden her yazımızdan sonra “Mahir şunun adamı değilmiş” veya “Mahir hani bunun adamıydı” deniyor.
Ama gazetecilik mesleğinin namusunu en azından genelde tek kalsam da savunmaya devam ettim.
Yeri geldi selam vermediğim insanlarla tartıştım, yeri geldi okuduğunu anlayamayan tiplerin hedefinde oldum.
Hatta bu duruşumu bir gün bir AK Partili milletvekilinin yüzüne söyleyince şaşırmıştı.
Şu anda vekil olmayan etkili bir milletvekilimiz tarihin birinde beni aramıştı. Yerine davet etmişti.
Ertesi gün belirlediğimiz saatte o vekilimizin yerine gittiğimde selam dahi vermediğim sözde gazetecinin benden önce o vekilimizin misafiri olduğunu gördüm.
Sadece ayaküstü karşılaştığım o sözde gazeteci gittikten sonra milletvekiline bunun çok yanlış bir hareket olduğunu anlattım. “Bundan sonra davet ederseniz iş yerime beklerim” dedim.
Çünkü tavrım nettir.
Davet eden vekil beni sanki bir “isteğim varmış” gibi ağır eleştirdiğim sözde gazetecilerle aynı saat dilimine randevu veremez!
Çünkü yoğurdu klimanın önünde yemeye çalışırken güvenirliliğimi “sözde gazetecilerin” gözünden dahi düşüremem!
İşte yıllarca böyle mücadele verirken bugünlerde yerel basınımızın haberlerine denk gelince, duygularım okşandı.
Önce BUSABAH gazetesinde okudum haberi, sonra gazeteci Burhan Karaduman’ın malatyayenises.com internet sitesinde gördüm.
Öğrencisine yıllarca taciz eden iki aşağılık öğretmenin savunuculuğuna soyunmuş sözde iki gazeteci…
İstanbul’da yaşayıp Malatya ile ilgili gazetecilik yapmaya çalışan bu zevatın biri Turgut Özal Üniversitesi’nin sabık rektörünün alengirli işlerini kamuoyunda güzel göstermek için genelde mücadele veriyordu.
İşi gücü Aysun Bay Karabulut’u aklamak üzerine yazılar yazmak, Karabulut’un aleyhine yazılan yazılara karşı avukatlık yapmaktı.
Diğeri ise sözde gazetecilik yaparak milyonlar kazanan, ayda bir uçakla Malatya’ya gelip siyasilerimizi koyun gibi gütmekte mahir biri.
Her ikisinin de derdi gazetecilik değil, bunu Malatya’da bilmeyen bir siyasi, bir gazeteci bir bürokrat yok!
Ama ne hikmetse bu bilinen gerçeği “bilmiyorlarmış” gibi yapıp, kendilerine bulaşmamaları için ellerinden geleni yapan çok siyasimiz ve bürokratımız var.
Zaten Malatya’nın problemi bu işte!
Biliyorlar ama ses etmiyorlar!
Mesela kanımızı donduracak düzeyde taciz-tecavüz vakası iddiasıyla görevden uzaklaştırılan öğretmenlerin savunuculuğuna soyunan bu sözde gazetecilere halen kim reklam veriyor?
Hangi kurumlar her türlü gazetecilik dışındaki işleri mesela matbaa işlerini bu kişilere veriyor!
İpin ucu şimdilik kendilerinde zanneden kurumlarımızı tekrar uyarıyorum.
O ipin ucu, dolar kuru gibidir, pamuk ipliğinden dahi incedir!
Gazeteci dediğin kişinin siyasilerden de, bürokratlardan da hatta yargı mensuplarından da öte bir sorumluluğu vardır.
Gazeteci kimseyi tehdit edemez!
Reklam vermediği için hedef alınamaz!
Kendi çıkarları için birilerinin maşası olamaz!
Kamuoyunu bilgilendirirken basının gücünü çıkarları için kullanamaz!
Siyasilere, bürokratlara ya da sıradan vatandaşların zor ulaştığı yöneticilere bir telefonla ulaşabilen gazetecilerin hassasiyetlerinin üst seviyede olması gerekir.
Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de çürük elmalar vardır ama “çürük elmaların” baş tacı edildiği başka bir meslek kolu yoktur.
Dinlerken utandığım mevzuları buraya yazsam inanamazsınız!
Hatta siyasi hayatı bitenlerin “basın” ile ilgili muhabbetlerine şahit olsanız muhtemelen çok şaşırırsınız!
Bugün Mehmet Çınar, Osman Güder, Selahattin Gürkan veya milletvekilleri “ahlaksız gazeteciler topluluğu” dediğim bu tipleri tek tek, isim isim bilmiyor mu?
Tabii ki biliyor ama şimdi “işlerine” geldiğini düşünüyor!
Ama o koltuklar gidince “yakınıyorlar” genelde…
Hadi bi örnek vereyim.
Yıllar önce Ahmet Çakır belediye başkanlığından vekilliğe transfer olunca şehirde “Gürkan efekti” devreye girmişti.
Gürkan, devasa şirketleri ile beraber bir holdingin cirosuna sahip Büyükşehir Belediyesi’nin başkanı olmuştu.
Koltuğa oturur oturmaz eskiyi “kötülüyordu”…
Öyle şeyler konuşuyordu ki, o tarihlere kadar AK Parti’de görülmemiş bir durumu film seyreder gibi izliyorduk.
Tabii ben izlemiyordum sadece…
Gürkan’ın bir yerel kanalda söylediği sözlerden sonra Ahmet Çakır twitterdan nahif birkaç cevap atmıştı.
Çakır belediye başkanıyken sayısız kez eleştirdiğim halde AK Parti Malatya milletvekiline ulaşmak istedim.
Biraz uğraşla konuşmaya ikna ettim. Ve röportaj yaptım.
Röportajdan önce çaylarımızı yudumlarken 2 dönem belediye başkanlığı yapmış ve o sırada vekil olan Ahmet Çakır, basından şikâyetçi olduğunu aktarıyordu bendenize.
“Kimsenin doğruyu yazmadığını” aktarırken yerel basının Gürkan’a yöneldiğini söylediği sırada “Bunun suçlusu sizsiniz” demiştim yüzüne.
Çünkü kendisi de belediye başkanıyken “ahlaksız gazeteciler topluluğunu” çok seviyordu.
Malatya’da yaşadığımız için görüyorduk aleni olan durumları.
Koltuklar gittikten sonra “pişmanlık” fayda etmez!
Üstüne bu “ahlaksızların” bu hale gelmesinde son 10 yılda ne kadar yönetici varsa sorumludur!
Ama işin sonunda hem Çakır’ın hem Gürkan’ın bendenizi mahkemeye vermesinden dolayı müteşekkirim.
İyi ki o yazıları (dostlarımın yazma telkinine rağmen) yazmışım.
Ama şu anki bürokratlara, siyasilere uymayacaklarını bildiğim halde bir öneride bulunayım:
Ahlaksız kişinin mesleğine bakılmaz çünkü anlaşıldığı zaman aforoz edilir. Ama gazetecinin ahlaksızlığı çok tehlikelidir. Neyin nasıl cereyan ettiğini anlamadan şehri yavaş yavaş yok ettiğinizi anlamazsınız!