Malatya’da her geçen gün yaptığım meslekle ilgili, karşılaştığım olaylar yüzünden direncimin düştüğünü hissediyorum bazen.
Bazen, “Mahir otur oturduğun yerde, neyin peşindesin?” diyorum kendime.
Ama her seferinde motivasyonumu yükseltecek bir sebep buluyorum.
Dün, akşam saatlerinde tanımadığım bir sabit hatlı numara aradı beni.
Arayan polis memuruydu.
Hakkımda suç duyurusu olduğunu söylüyordu Memur Bey.
Yeşilyurt Belediyesi’ne bağlı YEPAŞ’ın genel müdürü Muzaffer Çelik, Savcılığa suç duyurusunda bulunmuş.
Telefonda Muzaffer Çelik ismini duyunca sordum hemen, “Ne yapmışım?” diye…
Muzaffer Çelik, yazdığım bir yazıdan dolayı can güvenliğinin olmadığı gerekçesiyle beni şikâyet etmiş.
Bu satırların yazarına birçok nedenden dolayı şikâyet edilmiştir hatta bir yazımdan dolayı Gasp Büro Amirliğine dahi ifadeye çağrılmıştır.
Ama ilk defa bir gazeteciye yönelik “can güvenliği” suçlamasıyla karşılaşıyorum.
Benim yüzümden Muzaffer Çelik’in can güvenliği risk altındaymış!
Vay babam vay!
Bugün gittim ifademi verdim.
4 Ekim günü “Mehmet Çınar kimi kandırıyor?” başlıklı yazımdan dolayı ifade verdim.
O yazımda ne demiştim?
Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar’ın Ağustos ayında müjde verip, en düşük işçi maaşının 8 bin 323 TL olduğunu belirtmişim.
Ve demişim ki…
Başkan Çınar’ın bu ifadesi ortadayken yaklaşık 150 işçinin maaşı yine yaklaşık bin 500 lira düşürüldü.
Bu yeni maaş düzenlemesini yapan kişi de Muzaffer Çelik.
Çünkü, tüm çalışanların maaşlarını düzenleyen şirketin yani YEPAŞ’ın genel müdürü.
Bunu bilmeyen yoktur.
Fakat o yazımda Muzaffer Çelik’i sorumlu tutamayacağımızı, burada eleştireceğimiz kişinin Başkan Çınar olduğunu da belirtmişim.
Bu kara kışta, okul masraflarının eklendiği bir ortamda verilen hakkın geri alınamayacağını, bir an önce Çınar’ın bu yanlış tutumdan vazgeçmesini yazmışım.
Aradan 15 gün sonra bir yazı daha yazmışım.
Çünkü ben yaptığım işin sorumluluğunu iyi biliyorum.
15 gün sonra “Mehmet Çınar izliyor sadece” başlıklı yazımda ilk yazıma atıfta bulunarak bi şeyler karalamıştım.
“Mehmet Çınar kimi kandırıyor?” yazımdan sonra Yeşilyurt Belediyesi’nden iki yetkilinin beni aradığını okurlarıma duyurmuştum.
Ve bu yetkililerin verdiğim 150 işçi rakamının abartılı olduğunu, maaşı düşen işçilerin 30-40 işçi arası olduğunu söylediklerini de sizlerle paylaşmıştım.
Ben de 1 kişi olsa dahi verilen hakkın geri alınamayacağını belirttiğimi de vurguladıktan sonra açık birkaç ifade daha eklemiştim.
O yazımdan aynen bu bölümü kopyalıyorum:
“…Yeşilyurt Belediyesi’nden iki yetkili beni aramıştı.
Verdiğim 150 işçi rakamının abartılı olduğunu ve yaklaşık 30-40 işçinin bundan etkilendiğini söylemişlerdi. Ben de 1 işçi olsa dahi bu adaletsiz bir yaklaşım demiştim ve resmi rakamları görmem gerektiğini vurgulamıştım. Çünkü elimde bordolar vardı.
8 bin lira altında maaş alan işçi maaşı yok diyen yetkiliye ‘resmi rakamları gördüğüm takdirde yazarım’ demiştim.
Sözleştik ta 20 gün önce ama halen bir ses yok!
Muhtemelen Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar, yazıldı ama 2 gün sonra unutulur, demiştir!
Tekrar ediyorum…
Bu açık açık bir ‘kul hakkıdır’!
Bildiğiniz dilden yazıyorum ki daha iyi anlaşılsın!
Verilen hakkı 1 işçiden dahi geri almak keyfi bir yaklaşımdır.
Hukuken de ahlaken de dinen de yanlıştır!
Lütfen gereğini yapın Sayın Çınar!”
*
*
Önce bir yazı yazmışım.
Sonra fikri takip yapıp o yazımdan 15 gün sonra bir yazı daha yazmışım.
Ben yıllardır okuruma karşı çok şeffafım.
Her yazımda bazı kesimlerin anlayacağı bir dille değil, açık açık, isim vererek yazılar yazıyorum.
Hatta yazımdan sonra gelen dönüşleri dahi yazmaya çalışıyorum.
Ortada bir soru işareti dahi bırakmayacak düzeyde bu yazılarımı yazarken tabii ki birilerini incitiyoruz.
Çoğu kişi kırılıyor.
Hatta benden nefret edenlerin sayısı çoktur.
Çünkü çatır çatır yazıyorum.
Yılların gazetecisi Tuğrul Eryılmaz gazeteciliği şöyle tanımlar:
“Gazetecilik, kamu yararı ve güçsüzlerin seslerini duyurmak söz konusu ise, onları hiçbir gücün durduramayacağı, haber yazarken de cinsiyetlerini, dinlerini ve hatta ideolojilerini arka plana atabilen kadın ve erkeklerin icra ettikleri meslektir”
Kamu yararı söz konusu olduğu zaman babamı tanımam!
Güçsüzlerin haklarını savunurken hiçbir gücün şahsıma karşı ne yapacağını dahi sorgulamam.
Hiç düşünmeden güçsüzlerin sesi olurum.
Bazen bu güçsüzler, işleri elinden alınır diye beni yalanlasalar dahi bildiğimden ödün vermem.
Çünkü bilirim çaresiz olduklarını…
Bu düzende ağızdan çıkan bir cümleyle işlerinin sonlanacağını bilirim.
O yüzden genelde güçlülerle mücadele veririm, kavga ederim.
Bazı dengesizlerle aynı seviyeye dahi inerim.
Ama bildiğimden şaşmam kardeşim.
Neredeyse her yazımdan sonra gelen telefonlar yüzünden moralimin bozulmadığı bir gün yok.
İşte böyle bir ortamda, kendisiyle hiç karşılaşmama rağmen Muzaffer Çelik’in şahsıma karşı suç duyurusunda bulunması benim için önemsizdir.
Çünkü okurlarım da bilir ki, ben Muzaffer Çelik ismini ilk defa yazmadım.
Mesela Yeşilyurt Belediyesi’ne iki yeğenini aldırttığını yazmıştım 8 ay önce.
Hatta, Yeşilyurt Belediyesi’nde köklü değişim olduğu zaman tekrar İŞGEM şirketine genel müdür olacağını yazıp gelen tepkilerden Başkan Çınar’ın bu atamadan vazgeçtiğini de yazmıştım.
Ama şunu daha iyi anladım ki Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar, belediyeyi şu anda yönetmiyor.
Yeni ekip şu anda yönetiyor!
Ahmet Çakır dönemindeki Esenlik’in o jakoben tavırlı yöneticileri şu anda Yeşilyurt Belediyesi’ni “idare” ediyor maalesef!
Gri pasaport skandalında basına karşı “İt ürür kervan yürür” diyen şu anda Çınar’ı yönlendiriyor!
Çınar’da zaten liderlik yoktu ama en azından mevkidaşlarına nazaran “iş yapabilme” kapasitesi yüksekti.
Fakat Mehmet Çınar maalesef Almanya krizinden sonra ipin ucunu kaçırmış gibi.
Dikkat edin hareketlerine veya söylemlere…
Mesela Almanya krizi patladığı zaman, belediye eliyle kaçakçılığa Yeşilyurt Belediyesi alet olduğu zaman Çınar ne diyordu?
“Haberim yoktu”…
O kadar süreç kötü yönetildi ki şu anda yargılanan dönemin başkan yardımcısı Bekir Karakuş ile dahi yollar hemen ayrılmamıştı!
Başkan Çınar “haberim yoktu” deyip işin içinden sıyrılırken Gri Pasaport krizi unutulmaya yüz tutunca Almanya’ya kaçanlarla beraber giden bir meclis üyesini bir birimin müdürü yapmıştı mesela!
O dönemde “çakma” derneğin bulunmasına kadar çoğu süreçte olan basın müdürünü son günlerde koordinatör yapıyordu Çınar!
Yeşilyurt Belediyesi’nin bir inşaatını ortağı olduğu Çınarlar Beton’dan mal alındığı zaman da “haberim yoktu” diyordu.
Mesela Mustafa Armağan krizi patladı.
Yine Çınar “Haberim yoktu” diyordu.
Bu belediyede hiçbir şeyden haberin yoksa nasıl belediye başkanlığı yapıyorsun?
Muhtemelen Muzaffer Çelik’in şahsıma karşı suç duyurusundan sonra da “haberim yoktu” diyecek!
Neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Çalışkan, iş yapabilme kapasitesi yüksek, koltuğunda oturmayıp sürekli sınırlı bir bütçeyle bi şeyler yapmak isteyen bir belediye başkanının geldiği noktaya üzülüyorum.
Yarın Muzaffer Çelik’i de Bekir Kararkuş’u da kimse hatırlamayacaktır.
Ama Mehmet Çınar, alamadığı kararlarla adından çok söz ettirecek.
Ve muhtemelen siyasi hayatı bitince “haberim yoktu” diyecektir.
NOT: Maaşı düşürülen işçilerin durumu takibimde… Bunu bilesiniz. Dava açmakla bu güçsüz işçilerin haklarını savunmayı bırakmayacağım.