İnsan varlığının fiziksel olmayan ve görünmeyen yönü olarak felsefede tanımlanan ruh, acı çekebilir mi?
Hüzünlenir mi?
İslam’a göre insan varlığına hayat veren ruh, bedenden önce geliyor.
86 milyar nörona sahip beynimizin ruhumuza hükmetmediğini düşünmek istemiyorum.
İnsana can veren ruhumuzun gün içerisinde “Yeşil ördek gibi” dalmasını, üşümesini, canı sıkılmasını düşünüyorum.
Düşünürken Ender Balkır’ın “Bedenimde değil ruhumda sızı” parçasını dinliyorum.
İçim sızlarken beynimin ruhuma verdiği komutu hayal ediyorum.
Aynı anda 20 yıl önce yaşadığım bir kareyi gözlerimin önüne getiren beyin aynı zamanda ruhumu nasıl sızlatır?
“Gözleri fettan güzel” türküsünü dinlerken rahmetli dedemin 35 yıl önce bana söylediği birkaç cümleyi niye kafamda canlandırıyorum?
Ben beynime böyle bir komut vermedim ki!
30 saniye içerisinde ruhum sızlarken aralarında en az 10 yıl mesafedeki anılarım nasıl gözlerimin önünde canlanır?
İnsanoğlunun diğer canlılardan ayıran en temel özelliğinin “kavramak” olduğu söylenir.
Ama kavrayamıyorum, düşünüyorum, tartıyorum ama kavrayamıyorum!
2 gün önce yediğim akşam yemeğinin ne olduğunu unuturken ruh halime göre yıllar yıllar önce yaşadığım anılarımı nasıl hatırlayabiliyorum?
Bir insan Ahmet Kaya’nın “Dardayım” türküsünü dinlerken 25 yıl önce askerde annesi ile yaptığı telefon konuşmasını niye hatırlar?
Bu şarkı bitmeden 3 saat sonra gideceğin iftar misafirliğinde mercimek çorbasının olma ihtimalini hesaplaması nasıl bir ruh hali oluyor?
Ruhun sızlarken 3 gün önce bir arkadaşının söylediği bir lafı niye saatlerce düşünüyoruz?
Takıntılı bir şekilde “dert sahibi” olman için beynin formatlanmış gibi…
Ya da ruh dediğimiz görünmez güç aslında bedenimize hükmediyor.
İstemediğimiz düşünceleri zaman/mekân tanımadan gözümüzün önüne getiren ruhumuz mu?
Milyarlarca terabaytlık kapasiteye sahip 1,5 kilogramlık görünen beynimizin işleyiş şeklini dahi halen tam olarak çözememişken, görünmeyen, hacmi bilinmeyen ve tam olarak neye hizmet ettiğini bilmediğimiz ruhumuzu anlamaya çalışmak kafanızı karıştırmış olabilir.
Kafam biraz karışık diye yazıyorum zaten.
Nasıl söylüyor Cengiz Özkan:
Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neydem neydem geceden
Şavkı vurur pencereden bacadan
Dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben
Uykusuz mu kaldın dünkü geceden neydem neydem geceden
*
Bir Malatya türküsüdür.
Anonimdir.
Kavuşamayan iki aşığın hikâyesini anlatır ama bu türküyü dinleyince de ruhun sızlar.
Rahmetli olmuş canın anneni de düşünebilirsin, kalbini kırdığın bir dostunun halini de…
Türkülerimizin zamanı da mekânı da yoktur.
Uzay zaman diliminde her hangi bir türkümüz aynı anda milyonlarca insanımızı farklı farklı zamanlara, anlara götürebilir.
Bakmayın “anonim” dendiğine…
Yıllar boyunca dinleyene dost, eş, arkadaş, akraba, yar olmuştur.
Sahipsiz değildir.
Belki de bu vahşi dünyada tek “sahipli” şeydir türkülerimiz.
Sahip olduğunuz her zerreyi sizin sanabilirsiniz ama sahip olmadıklarınız aslında sizin sahibinizdir.
*
*
Yazının başlığı “İnsanın ruhu sızlar mı?” ydı. Kaç gündür almadığım telefon, mesaj yok. Hepsinin ortak noktası yeni seçilen Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er’in yeni kadrosunu kurarken belli kesimleri kızdırması.
Kimleri tam olarak kızdırdığını bilmiyorum ama hem kızanlara bu yazıyı okutmak istedim hem de Ramazan Bayramı’na girerken bu tür yazılar okumayan kesime yazımı okutmak istemem yüzünden başlığı değiştirdim.
Yanılttım sizi, kusura bakmayın.
Hakkınızı helal edin.
Hele şu bayram bi geçsin sonra yine siyaset yazmaya devam ederiz.
İyi bayramlar…