Malatya’da son 5 yılda Selahattin Gürkan’ın gaflarına bu şehir alışık.
Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, içerisinde mübalağa yapmadığı bir cümlesine denk gelen bir Allah’ın kulu yoktur!
Eğer mübalağa sanatı bir meslek olsaydı muhtemelen Gürkan, belediye başkanı yerine Mübalağa Sanatçısı olurdu!
Aklımızla sürekli dalga geçerken, yapmadığı hizmetleri yapmış gibi anlatırken ve sürekli enaniyet hastalığına kapılmış gibi bir ruh hali sergilerken şaşırıyorduk ama alışmıştık.
Gürkan’ın tavrına alışmıştık ta ki depreme kadar.
6 Şubat depremlerinden sonra Selahattin Gürkan bana göre siyasi hayatını koşar adım sonlandırdı!
Yurttaşların hali perişan haldeyken bile kendini övecek bir konu bulup bu milletle dalga geçmeyi bir görev gibi üstlenmişti.
Sayısız yazım var bu konu ile ilgili...
Ama be kardeşim Esenlik marketleri Milli Mücadele’de kilit rol almış kahraman telgrafçılara benzetmek artık hastalık boyutunda!
Geçen hafta sonu BEYAZ TV’ye çıktığı programı izleyememiştim, okurlar atınca baştan sona izledim.
Yarım saat boyunca yine bilindik cümlelerini kurup semaya çıkarken, belki stratosfer tabakasındayken aynen şu cümleleri kurdu:
“(6 Şubat depremlerinden sonra) Esenlik marketleri çok büyük görev yaptı. Milli mücadeledeki telgrafçılar gibi güzel işler yaptı”
Sanırsın Adıyaman’dan Malatya’ya hücum eden işgal kuvvetleri karşısında Esenlik Marketleri yetkilileri Kurucuova’da ön cephede savaştı!
Milli Mücadele’de telgrafçılar olmasaydı muhtemelen Kurtuluş Savaşı diye övüneceğimiz ne bir destanımız olurdu ne de bu toprakların sahibi olurduk.
Peki Gürkan’ın Milli Mücadele’deki isimsiz kahraman telgrafçılara benzettiği Esenlik ne yapmış?
Beleş sıvı yağ dağıtmış!
Başkan Gürkan’ın kurduğu cümle şu:
“O deprem sırasında bütün Esenlik’in depoları ücretsiz dağıtıldı. 8 ay bütün yeme-içme şeylerini karşıladık… 40 tane marketimizde yağları-şekerleri marketin önüne dizdik.”
Kurduğu cümleler de yalan ama diyelim ki doğru olsun.
Cumhuriyetin değerleriyle barışık olduğunu bildiğimiz Selahattin Gürkan’ın tekrar aday olabilmek için “teşbihte hata olmaz” kalıbına örnek gösterilecek son gafı gerçekten ileriki yıllarda ders kitaplarına konu olacaktır.
Prof. Dr. Cihan Dura, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında telgrafın çok büyük rol oynadığını anlatırken Fatsalı Halim Efendi, Telgrafçı Hamdi Bey gibi birçok isimsiz telgrafçı kahramanın neler yaptığını çok güzel anlatır.
İşgalci devletler ve İngilizler, 16 Mart 1920’de, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 12’nci maddesine dayanarak, İstanbul’da askeri, mülki kurumlar ve demiryollarıyla birlikte telgrafhaneleri de işgal etmişti.
İşgalci İngilizler İstanbul Merkez Telgrafhanesi’ni kapatmıştı ama kahraman telgrafçılar yılmamış ve bir şekilde Ankara’ya bilgi akışına devam edebilmişti.
Prof. Dr. Cihan Dura şöyle anlatır:
“O yıllarda İngilizler haberleşme imkânlarını büyük ölçüde önlemişlerdi. İletişim ağı çok zayıftı. Telgraf sistemi de tahrip edildiğinden Anadolu ile iletişim çok zor şartlar altında sağlanıyordu. İşte bu koşullarda yurtsever telgrafçılarımız devreye girdi.
Bu kahramanlardan biri de Fatsalı Halim Efendi’dir. Kahramanlık öyküsü şöyledir:
Çekilmesi gereken çok önemli bir telgraf vardır. Ancak telgraf telleri kopmuştur. Halim Efendi kopuk hattı onarmaya çalışır. Ancak mevcut malzemeyle kopan telleri birleştiremez. Oysa iş çok acildir, bir çare bulmalıdır. Düşünür, aklına gelen çözümü hemen uygulamaya girişir. Kollarını sıvar, yakındaki su birikintisine batırarak iyice ıslatır. Bir eliyle telin bir ucunu, öbür eliyle diğer ucunu tutar; her ikisini de ellerine sıkıca dolar. Doğrulur, dimdik durur. Telgraf hattının eksiğini, ölümü göze alarak böyle kollarıyla tamamlar. Akımı vücudundan bu şekilde geçirerek telgrafın yerine ulaşmasını sağlar.
Millî Mücadele’ye önemli bir katkıda bulunur.”
Başkent Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Halil Özcan’ın “Atatürk’ün Özel Şifre Hattı” kitabını Sayın Gürkan’ın okumasını tavsiye ederim.
Bence okursa yaptığı gafın ne derece büyük olduğunu, Milli Mücadele’deki kahramanlarımıza nasıl saygısızlık yaptığını anlayacaktır.
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’ndan yıllar sonra “Milli Mücadele’yi telgraf telleriyle kazandık” demişti.
Bizim küçük şehrin küçük belediyesinin çok küçük marketler şirketini Milli Mücadele yıllarından çok sonra bile tekrar savaşa girilebileceği ihtimalinden dolayı açık bir şekilde anlatılmayan kahraman telgrafçılarla eş değer gören Selahattin Gürkan bu milletten özür dilemelidir.
Deprem zamanında insanlar göçük altındayken billboardlarda kendi reklamını yapanlar, 70 ilden bu şehre gelen yardımlar ortadayken depremin 5. günü parayla Esenlik Marketler’den mal satanlar o kahramanlara kurban olsun!
Siz bırakın Milli Mücadale kahramanlarının kemiklerini sızlatmayı da BEYAZ TV’ye kaç para verdiniz onu anlatın!
Adaylığını garanti etmek için bu süreçte ulusal kanallara kaç milyon akıttınız?