“Yazarınız yıllık izninin bir bölümünü kullandığı için yazılarına kısa bir süre ara vermiştir” tarzında bir not düşebilirdim eski yazarlar gibi.
90’lı yıllarda yaz aylarında koca koca köşe yazarları “yıllık izne” çıktığını dahi okurlarına bildirirdi.
O “karanlık yıllarda” basının önemi, gazetecinin saygınlığı cebindeki parayla değil, kaleminin ne kadar güçlü olduğuyla ilgiliydi.
İlgi her geçen gün değişti ve maalesef gazeteciler kullanışlı aparatlara dönüştü.
Yaygın medyada işini layıkıyla yapanları tabii ki ayırıyoruz ama genel hatlarıyla bu deli meslek çok çok farklılaştı.
20 gün bu köşeyi boş bırakınca haliyle mesajlar arttı.
Bi sürü konu var!
Bi ton sıkıntı var!
Haftada 2 gün ER TV’de Er Meydanı programında saatlerce bunları konuşuyoruz.
Ama bu köşenin okurlarım için önemli olduğunu biliyorum çünkü her ara verdiğimde “Abi ne oldu?” dönüşleri, “Bi sıkıntı mı var Mahir kardeşim!” tarzında dönüşlere alışığım.
Okurlarımın beni motive etmesini seviyorum çünkü bazen tek motivasyonum bu oluyor.
Neyse, 20 günlük bi ara verdik.
Bazen biraz yazmamak iyidir.
*
*
Malatya’da şaşıracak çok çok az şeyimiz kalmışken her seferinde bizleri şaşırtabilen bir yönetici ekibinin oluşunun var olması bizim kaderimiz herhalde.
Her seferinde bu kadarı da olmaz diyoruz millet olarak.
Bundan 2 sene önce yani 6 Şubat depremlerinden önceki yaz ayında neyi konuşuyorduk?
Selahattin Gürkan’ın olmayan rekorlarını her ay konuşuyorduk. Ondan bahsetmiyorum.
Teze (Yeni) Camii restore edilmiş, ibadete açılmıştı.
Sivrice depreminden sonra hasar alan çarşıdaki tarihi camimiz yaklaşık 2 yıl kapalı kalmıştı.
Gerçek ismiyle Hacı Yusuf Taş Camii’nin önüne Medine Şemsiyeleri diye adlandırdıkları devasa 6 tane ters şemsiye yerleştirilmişti.
Malatya iklimine uymayan ve bir bölge müdürünün fantezisi yüzünden şehrin aylarca gündemini işgal etmişti.
Hatta o tarihlerde Malatya’ya yeni atanan ve terör bölgesi Batman’dan gelen Malatya Valisi Hulusi Şahin’i ziyaret ettiğimizde şehrin gündeminin bu olmasını garipsemişti.
Altüstü 6 tane şemsiye, şehrin aylarca gündemindeydi.
Ben de dahil çoğu duyarlı Malatyalı sayısız kez bu konuyu dillendirmişti.
Fakat bugün yine bir camiyi konuşuyoruz.
Söğütlü Camii!
1800’lerin sonunda yapılan, 1980’lerden sonra tescilden çıkarılan hatta o tarihlerde halıları çalınan ama vakıf malı olan Söğütlü Camii yaklaşık 10 aydır gündemimizde.
Malatya’nın bi ton problemi varken seçimden aylar önce “Söğütlü Camii yerinde yapılmıyor” dedikoduları çıktı.
Kuyumcuların burada rolünün olduğu söyleniyordu.
Uzun bir süre Söğütlü Camii biraz kuzeye doğru kaydırılacak deniyordu.
Sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğü bir proje hazırladığı ortaya çıkıyordu.
Malatya’dan bi haber Vakıflar Bölge Müdürü, pat diye Söğütlü Camii’nin eski belediyenin yerine yani Emekliler Parkı’na yapılacağını duyurdu.
Kuyumcuların lobi baskısı konuşulurken, kimseye haber verilmeden Emekliler Parkı’na Söğütlü Camii’nin yapılması kararlaştırılmış, projesi çizilmiş ve üzerinden günler geçmişti.
Her şey bittikten sonra sanki 6 tane şemsiyenin yerini değiştiriyorlarmış gibi Vakıflar Bölge Müdürü bu biten projeyi Malatya’ya duyuruyordu.
Seçim hattında olduğumuz için yeni adaylar sahadaydı.
Milletten oy istiyorlardı.
Önce AK Parti’nin Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, Emekliler Parkı’na giderek açıklama yaptı.
Teknik bir-iki cümle kurduktan sonra kesinlikle Söğütlü Camii’nin yerinde yapılacağını söyledi.
Sanki Vakıflar Bölge Müdürü söylememiş gibi sanki aylarca bu proje çizilmemiş gibi basını da eleştirmişti.
Daha sonra AK Parti Malatya milletvekili Paris’ten olaya dâhil oldu!
Bazı görüşmeler yaptığını bildirip Söğütlü Camii’nin yerinde yapılacağının paylaşımını yaptı.
Şehrimiz ile ilgili konularda atanmışların değil seçilmişlerin karar vereceğini hissettiriyorlardı bizlere.
Biz de saf saf inanırken her konuda AK Parti’nin üvey şehri olduğunu tescilleyen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’nin Malatya’ya gelişiyle işlerin Er ve Babacan’ın dediği gibi olmadığını öğreniyorduk.
Malatya’nın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın ve şu anda tüm vekiller içerisinde en “güçlü” olduğu algısını veren Babacan’ın sözleri yer çekimi yasasını çiğnerken güzelim Söğütlü’nün yerinde 2 katlı binanın yapıldığı anlaşılıyordu.
Babacan kıyameti koparıyordu. Hatta istifa edeceğini bile bakana söylemişti.
Sonra, eski yerinden biraz Yeni Camii’ye doğru kayacağını belirtiyordu.
Ve geçen hafta “biraz kayacağı” söylenen Söğütlü Camii’nin neredeyse Yeni Camii’nin bahçesine yapılacağını malatyahaber.com paylaşıyordu.
İnanılır gibi değil…
Eğer Yeni Camii’nin yapılmama ihtimali yoksa bu skandal olur!
Yeni Camii’nin yıkılmış haliyle kalıp bir farkındalık olsun diye bir müze tarzına döndürülmesi tartışılması gereken bir konu.
Bu konu ciddi ciddi konuşulmuş.
Yine hiçbir şeyden haberimiz yok.
(Bu fikir ne aşamada bilmiyorum ama araştırıyorum)
Fakat, Malatya’nın bilinen tek siluetini gölgede bırakacak düzeyde heybetli bir cuma camisi yapmak aklın devrede olmadığını gösterir.
Sami Er ve Abdurrahman Babacan’a sesleniyorum.
Bazı dini gruplardan ve bazı eğitim derneklerinden çekindiğiniz aşikâr.
Söğütlü Camii’nin yerinde yapılmayacağı kesinleşti.
Üstelik az buz bir mesafeye de taşınmıyor.
Kuyumculara kurban edilen Söğütlü Camii, bu saatten sonra yerinde değil!
Bunu uzun yıllar her kuşak tartışacaktır.
O konu kapandı!
Bari bundan sonra akılcı bir yol izleyin.
Hem Söğütlü Camii’den olup hem de Yeni Camii’mizden olmayalım.
Vakıflar Bölge Müdürlüğünün hazırladığı bir cami projesi var.
Eski belediyenin yerinde olan projeden bahsediyorum.
Madem yerinde yapılmayacaksa, devasa bir camiyi niye Yeni Camii’nin 10 metre yakınına yapalım.
Hayatta 4 yanlış 1 doğruyu götürmez.
Bu hayatı yaşarken yaptığınız 4 yanlış tüm doğrularınızı gölgede bırakabilir.
Ama bu salise hızında ilerleyen hayatta 4 yanlıştan sonra yaptığınız 1 doğru hamle şehrinize fayda sağlayabilir.
Hatta bu algılarla yönetilen toplumlarda 4 yanlışınızı da unutturabilir!
Aklın yolu birdir.
Sırf ecdada olan saygıya kalsa, yeni mimari ile yapılan devasa bir yapıyı Osmanlı zamanında yapılmış bir eserin yanına koyamazsınız.
Nokta.