Ahmet Küçükşahin

TBMM Ordusu Büyük Taarruza Nasıl Hazırlandı? 

Ahmet Küçükşahin

23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşından sonra gerçekleşmesi düşünülen Büyük Taarruz hazırlıkları esnasında mevcut durum ve yaşanan bazı güçlükleri şöyle ifade edebiliriz. 

Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Sakarya Savaşından önce “Erleri giydiriyoruz. Kaçıyorlar. Yine giydiriyoruz. Yeniden giydiriyoruz.” diye açıklamada bulunmuştu. (Temmuz 1921’deki kaçak sayısının 30 binden Kasım 1921 ayı içinde 3 bine düşmesi moraldeki yükselişin bir ölçüsü idi.) 

 Akşehir’deki karargahta 10 Aralık 1921 günü Başkomutan Mustafa Kemal’e, dört saatlik bir sunum yapan İsmet Paşa şunları söylüyordu.
-       Orduyu ancak 150 bin kişiye çıkartılabildiğini,
-       Beklenen cephane ve silahın ancak yarısının alınabildiğini,
-       Birliklerin, demiryolu son durağından ancak 40 km ilerleme gücünde bulunduğunu (daha uzak mesafede ikmal güçlüğü yaşanıyor),
-       Yiyecek ve aylıklar için 2 milyon liraya ihtiyaç olduğunu.

ABD’nin istihbarat raporuna göre (Aralık 1921), Türk Ordusu’nun yiyecekleri çok kötü, bir avuç tahıl ve ekmek. Askerler, askere alındığı giysilerle savaşa sokuluyor. Yeteri kadar tüfek ve fişek yok. Ordu, savaşı Sovyetler ne verdiyse onunla yürüyor. 

Ukrayna Ankara temsilcisi General Frunze, Aralık 1921 tarihinde Moskova’ya gönderdiği yazıda Mustafa Kemal’le görüşmesini yazıyor; “Halk yıkılmış ama azimli. Ordunun donatımı kötü.100 bin adet tüfek, 600 adet makineli tüfek, 3.500 adet mitralyöz, 600 bin adet mermi, 400 bin adet el bombası, top ve üniforma istiyorlar.” 

26 Aralık 1021 günü Meclis’in gizli oturumunda Mustafa Kemal, dört aydır subaylara maaş verilmediğini doğruluyor. Erler giydirilemiyordu. Rus ve Fransızlardan yardım istiyorlardı. Maliye vekili Hasan, daha fazla vergi almanın olanaklı olmadığını açıklıyor. 

Ocak 1922 tarihine gelindiğinde, Türk Ordusunda 40 çeşit top, 4 çeşit tüfek, 4 çeşit hafif makineli tüfek, 9 çeşit ağır makineli tüfek vardı. (Aynı birlikte bunların değişik olarak bulunması cephane ikmalini güçleştiriyordu.)

08 Nisan 1922 günkü Harp Encümeni toplantısında Batı cephesinde 181 bin asker, 65 bin hayvan olduğu ifade edildi. 

Rus Büyükelçisi Aralov, Mustafa Kemal ile birlikte 28 Mart-06 Nisan 1922 tarihleri arasında askeri birliklere ve tesislere yapmış oldukları denetleneler esnasında görmüş olduğu manzarayı şöyle ifade ediyor: 
-       Trenlerde vagonların çoğunda camlar kırıktı. Trenler üçüncü mevki vagonlardan meydana getirilmişti. Vagonların üzerinde Anadolu-Bağdat kumpanyasının işaretleri görülüyordu. 
-       28 Mart 1922 günü Sivrihisar kasabasıyla tanışmaya gittik. İlkokulu gezdik, derslerinde bulunduk. Manzara oldukça can sıkıcıydı. Çocuklar doğrudan doğruya yerlerde oturuyorlardı. Öğretmen molla, okulda kitap ve ders aracı yokluğundan uzun uzun yakındı. 
-       Eski cami tamamen ihmal edilmiş, harap durumdaydı. 
-       41’nci Tümen erlerinin kılığı fazla kötü olmamakla birlikte ayaklarında postal yok gibiydi. Askerler çarık giyiyorlardı. 
-       16’ncı Müstakil Tümen erlerinin ayağında postal bulunmadığı gibi erlerin elbiseleri de 41’nci Tümene göre çok daha kötüydü. 
-       Yollarda rastladığımız kervanların uzunluğu bir kilometreyi aşıyordu. Uzun bir iple birbirine bağlanmış develer ağır ağır yürüyorlardı. Develerin hepsine mermi dolu küfeler yüklenmişti. 
-       29 Mart 1922 günü denetlenen 57, 15 ve 23’ncü Tümenlerin genel görünüşü iyiydi. Kılık kıyafetleri pek alacalı fakat düzgündü. Bunların da postalları yoktu. İki tümenin silahları Alman, birinin Rus yapısıydı. Erlerin yüzleri yorgundu. 
-       30 Mart 1922 günü yapılan denetlemeler esnasında Mustafa Kemal, subay ve erlerin birkaç aydan beri maaş alamadıklarını, ülkede serbest bir matbaa bulunmadığını da söyledi. 
-       01 Nisan 1922 günü 5’nci Süvari Kolordusu piyadelerden çok daha canlıydı. Üniformaları bir örnekti. Çoğunun ayakkabısı vardı. Atlar iyi ama farklı donlardandı. 
-       Akşam Konya’da iki medrese ziyaret edildi. Sağlıklı, güçlü, gencecik öğrenciler, geleceğin mollaları, medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında geniş cüppeli, beyaz ve yeşil sarıklı mollalar ve hocalar da yer almıştı. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal’den medrese sayısının artırılmasını rica etti. Bu zat ayrıca, öğrencilerin askere alınmamasını da rica etti. 
-       Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında şimdi gördüğümüz dinç, sağlam delikanlıları askerden kaçıran pek çok medrese bulunduğunu söyledi. 
-       Konya’da açılan Nalbant Okulunda, 02 Nisan 1922 günü ilk Türk nalbantları mezun oldu. 
-       Konya’da kurulmuş olan bir başka müessese İmalat-ı Harbiye Fabrikası ve atölyesidir. Üç balkonlu olan Konya tiyatrosu imalathaneye çevrilmişti. Birinci balkonda dokumacılar, üçüncü balkonda dokunan kumaştan elbise dikenler; ikinci balkonda çizmecilerle saraçlar bulunuyordu. Bütün işçilerin sayısı 150’yi buluyordu. 
-       Konya’da bulunan hastane ve sahra hastanesi yetersiz ama temizdi. 
-       Konya’da gezdiğimiz bir cami, askeri depo haline getirilmişti. Genel olarak bina kıtlığı yüzünden bazı camiler, depo olarak kullanılmaktaydı. Camilerden biri, subay hazırlama kursu olarak kullanılıyordu. Camilerin bazı minareleri telsiz için kullanılıyordu. 
Büyük Taarruzdan önce Temmuz ve Ağustos 1922 aylarında bütün Anadolu’yu miting dalgaları sarmıştı. Bu mitinglerde halk elinden gelen her şeyle; elbiseyle, erzakla, cephane taşımak için taşıtları ile orduya yardıma çağrılıyordu. Mitinglerde meclis üyeleri, basit vatandaşlar, hatta çocuklar bile ateşli konuşmalar yapıyorlardı. 
 
Subaylar, kendi başlarına bıraktıkları ailelerinin nasıl geçineceklerini düşünmemişlerdi. Birlik kazanlarından geçiniyorlar ve birkaç ayda bir aylık alıyorlardı. 

Orduda okuryazar oranı yüzde 7 dolayındaydı.

İhtiyaçlar sayısız, tedarik olanağı pek az, ikmal işler ağır, ulaşım ve hizmetler yetersizdi.

Ordunun taarruza kalkabilmesi için 2 bin ton mühimmat, araç, gereç, yiyeceği aynı anda taşıyacak taşıta ihtiyaç vardı. 

Harbin lojistik desteğini sağlayan nakil vasıtalarının dökümü şöyleydi: 71 fayton, 3141 at arabası, 1970 öküz arabası, 2318 kağnı idi. 

Depolar dışında 6 günlük yiyecek (3 günlüğü demirbaş olarak insan ve hayvan üzerinde, 2 günlüğü birlik ağırlıklarında, bir günlüğü tümen ve kolordularda) tutuluyordu.

16 Ağustos 1922’de İsmet Paşa önemle “çarık” istiyordu. 

200 binlik askerin ancak yarısı tam asker kılığında idi. Ötekiler memleket giysisi ya da üstü altı değişik giysiler giyiyorlardı. 
Haberleşme aygıtları çok az ve ilkeldi. Ancak topçu ve önemli yerlerdeki alaylara telli haberleşme sağlanabiliyordu. 

Harekat esnasında çarıkların parçalanması yüzünden yürüyüşü bırakanlar görülmeye başladı. 

Düşman mevzileri alınınca birçok Türk eri öncelikle eski ve yırtık giysilerini çıkararak Yunan ölülerinin giysilerini sırtlarına geçiriyordu. 

06 Eylül 1922 günü 14’ncü Süvari Tümeninin cephane talebi yazısının altına Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa “Kılıca kuvvet” yazarak cevap vermiştir. 

Sonuç olarak, okullarda ve özellikle üniversitelerde öğretilmekte olan Cumhuriyet Tarihi derslerinde, sanki imkanlar bugünkü koşullara yakınmış gibi ve yine Büyük Taarruz yağdan kıl çekip çıkartılmış gibi anlatılıyor. Oysa durum hiç de öyle değildir. 
Bu nedenle Cumhuriyet Tarihi anlayışı ve anlatımı zorluklar ortaya konarak ve bu zorlukların nasıl aşıldığı yol ve yöntemleri ile açıklanmalıdır. 

Özellikle Üniversitelerde Cumhuriyet Tarihi yanlış öğretiliyor, yanlış öğretildiğinin delili bugünkü bazı siyasilerin bilgisizce konuşmaları ve üniversite mezunu olup ortalıkta dolaşan dinci, yobaz ve Cumhuriyet karşıtı kişilerdir. 

Yazarın Diğer Yazıları